Mikrobiyoloji; bilim dalı özelliğini 19. yüzyılın son çeyreğinde kazanmıştır.Mikrobiyolojinin konuları olan «sterilizasyon, dezenfeksiyon, antisepsi» ile ilgili bazı uygulamalar, tarihin ilk çağlarından beri ampirik (deneysel) olarak insan yaşamında yer almıştır.Ancak bu uygulamaların da bilimsel temellere oturması mikroorganizmaların keşfini beklemiştir. Peki Mikrobiyolojinin tarihsel gelişimi nasıldır?
İnsanlar eski devirlerde hastalıkları, özellikle salgınları tanrının insana veya topluma verdiği bir ceza olarak kabul etmiş, bazen bunlara yıldızların durumunun yol açtığını düşünmüş, çareyi dua etmekte, bazen sihirli yollara ve batıl inanışlara başvurmakta bulmuştur.Örneğin doktor dua etmeden hastayı muayene ederse başarısız olacağına inanılmıştır.
Yunan şairi Homer’in Odysseus ile ilgili yapıtında (MÖ 800 yılları) Odysseus uzun bir aradan sonra eve döndüğünde karısının hasımlarını öldürüp “bana biraz kükürt getirin ve ateş yakın da evi tütsüleyeyim” demektedir.
Bunlar da ampirik bir dezenfeksiyon uygulamasının Homer zamanında da kullanıldığının kanıtıdır.
Bu söz dezenfeksiyon hakkında yazılı ilk cümle olarak kabul edilmektedir.
Daha sonraki yıllarda kükürdün evlerin kötü havasını temizlemede kullanıldığı bildirilmektedir.
Antik çağdan beri bahçıvanlar bitki hastalıklarını önlemek için kükürt kullanmışlardır.
Özellikle pişirme kaplarının alevden geçirilmesi uygulaması çok eskiden beri mekanik temizliğin yetmeyebileceği anlayışının bulunduğunu göstermektedir ve ilk sterilizasyon uygulaması sayılabilir.MÖ 500 yıllarında Hintli hekim Sushruta kitabında cerrahlara ameliyattan önce ve sonra ameliyat odasının hardal, yağ, tuz, kükürt yakılarak tütsülenmesini önermiştir. O devirde tütsü için en çok kullanılan madde kükürttür.
Aristo (MÖ 380-322) sefere çıkarken Büyük İskender’e ordusuna kaynatılmış su içirmesini önermiştir.Çok kimsenin girdiği mabet gibi yapıların kapı kollarının bakırdan yapılması ağır metallerin oligodinamik etkisinin eskiden beri gözlendiğini düşündürmektedir.
Yine çok eskiden beri yaraların şarap, sirke ve bal ile temizleniyor olması kayda değer.Sirke eski Roma’da Celsus (filozof) tarafından karın yaralarının temizlenmesinde kullanılan temizleme suyunun en önemli maddesi idi. Asetik asit içermese de balın antimikrobik özelliğinden çok yerde söz edilir.
Özellikle avcı-göçebe kabilelerin etin tuzlanarak, çeşitli baharatlarla muamele edilerek, kurutularak bozulmasını önledikleri de bilinmektedir.Bugün de sucuk, pastırma, meyve kurusu hazırlarken ve bakterilerin bu ürünleri bozmalarını engellerken benzer yöntemler kullanıyoruz.
Hastalıklar ve bunları önleme konusundaki bilgiler orta çağa kadar genellikle Yakın Doğuda gelişmiş ve Avrupa’ya buradan yayılmışken Avrupa yazılımlarında bunlara çok az atıf vardır.İbni Sina (980-1037) “hastalıkların nedeni olan küçük canlılar vardır. Ne yazık ki onları görecek aletimiz yok” demiştir.
Birçok kişi tarafından mikroorganizmaların varlığına ilk işaret edenin 16. yüzyılın ilk yarısında İtalyan Giroloma Fracastoro (1478-1553) olduğu kabul edilir.Hastalıkların tohumları olduğunu, çoğalma yeteneğine sahip küçük yaratıklarla (seminaria) oluştuğunu, elmadan elmaya, üzümden üzüme bulaşma olduğu gibi insandan insana bulaşma olduğunu ileri sürmüştür.Mikroskobun keşfinden çok önce, henüz kimsenin bir mikroorganizma görmediği bir dönemde ileri sürülen bu isabetli düşünceler fazla yankı uyandırmamış ve yüzyılı aşkın bir süre sonra tekrar keşfedilmek üzere unutulmuştur.
17. yüzyılda orta çağda büyük veba salgınında hastaların giysileri yakılmış, cesetler taşıyanlara temas etmesin diye 3 metrelik sırıklarla şehir dışına taşınarak gömülmüştür.Bu dönemde vebalı hastalara bakacak hekimlerin kıyafetini gösteren bir resim çok kitapta yer alır.Kafada şapka; bütün baş, yüz, omuzları örten ve burunda uzun bir gaga bulunan başlık; yerlere kadar uzanan bir giysi; ayakta çizmeler; elde eldivenler ve bir değnek.Burundaki gagaya hastalığa neden olan pis kokuları (ve bilinmeyen etkenleri) süzsün diye esanslar emdirilmiş pamuk doldurulur ve hekim hastaya dokunmadan onu elindeki değnekle muayene ederdi.
1676’da Delft’te (Hollanda) yaşayan, ana dili dışında dil bilmeyen Anthony van Leeuwenhoek hobi olarak yonttuğu merceklerle en fazla 300 defa büyüten mikroskoplar yapmış, havuz suyu, yağmur suyu, kendi diş kiri dahil çeşitli sıvıları mikroskobunda incelemiş ve mikroorganizmaları gören ilk kişi olmuştur.
Sterilizasyon ve dezenfeksiyon konularındaki yöntemler 1800’lü yıllarda gelişme kaydetmiştir.R. Koch, Pasteur, Lister, Chamberland ve Tyndall sterilizasyon konusunda çalışan ve uygulama yapan bilim adamlarıdır.
19. Yüzyılda klorlu ve iyodlu çözeltiler ve fenol yara tedavisinde kullanılmıştır.
Bu yüzyılda Joseph Lister yaralar üzerindeki pansumanlarda, aletlerin dezenfeksiyonunda ve operasyonlardan önce ameliyathane havasına püskürtmek için fenol kullanılmıştır.
Lister bu çalışmalar ile cerrahiye yeni bir sterilizasyon yaklaşımı getirmiştir.
Günümüze kadar ilk bulunan dezenfektanların daha etkin ve daha az yan etkilere sahip olanlarını geliştirilmek için yoğun çabalar sarf edilmiş ve birçok dezenfektan madde kullanıma sunulmuştur.
Ayrıca sterilizasyon ve dezenfeksiyon amaçlı birçok aletin yapılması ve uygulamaları ile ilgili teknolojik gelişmeler kaydedilmiştir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)